Translate

7 Eylül 2014 Pazar

Ah güzelim Polonya.....

Öncelikle bu yazıyı Polonya hakkında bilimsel veriler, objektif bir bakış açısı ile anlatılan bir tarih hatta restoranlar veya popüler eğlence mekanları  öğrenme arzusu ile okuyan arkadaşlardan özür diliyorum.Çünkü bu yazı tamamen bir hayalperestin kaleminden olmasa bile, klavyesinden dökülecek.Objektif olmayı bırakın yer yer bana mendil uzatmak isteyeceğiniz anlara bile tanıklık edeceksiniz.
      Ah güzelim Polonya…
Daha uçaktan iner inmez nefesinizi kesercesine tüm ayazıyla -ama aynı zamanda tonton bir ev sahibi gibi sımsıcak-  sizi kucaklayan ülke.
Uzun süren otobüs yolculuklarında bile gözlerimi kırpmayıp yol kenarında doğayla bütünleşmiş mimariyi, insanla doğanın muhteşem iş birliğini izleyebilmek için kendimi zorluyorum. Yeşilin binlerce tonuna ev sahipliği yapan ülkenin mimarisini bu yönde ilerletmesi çok hoşumuza gitti açıkcası. Ne şehir merkezinde ne de küçük kasabalarda beton yığını çirkin evler, yahut çarpık kentleşmeden eser yok.İnsanlar mutlu. Ve belki de bu yüzden sağlıklı.Sokaklarında yürürken bir yabancının içten gülümsemesi bizleri çocuk gibi sevindiriyor. Cadılar Bayramı’nın üstünden çok zaman geçmemiş olması en büyük şanslarımızdan biri çünkü yerel yemekleri denemek ve biraz ısınmak için mola verdiğimiz restoran hala balkabaklarını, mor lavantaları ve kapı üstlerine asılmış ökseotlarını kaldırmamış.Bu bir görsel şölen yaşatıyor bizlere.Yemekleri mideye indirip dışarıya adımımızı attığımızda incecik yağan, yılın ilk karına denk geliyoruz.Suratlarımızda kocaman bir gülümseme.
Başımızı ne tarafa çevirsek bağımsızlık savaşının anlatıldığı göz kamaştırıcı heykeller görüyoruz.Ülke olarak özgürlüklerini geç elde etmiş olmaları onları birbirlerine kenetleyen en büyük etken.
Grup olarak gezdiğimiz ve boş koridorlarında yürürken bile nefes almakta zorlandığımız Auschwitz Yahudi Toplama Kampı’nı gezerken küçük Polonyalı çocuklar görüyoruz. Gözleri donuk etrafı inceliyorlar.
Sonraki durağımız “Öğrenci Şehri” diye anılan Krakow. Şehir bir çok Üniversite ve Sanat Okulu’na ev sahipliği yapıyor. Dünyanın her yerinden gelen değişim öğrencileri dolaşıyor sokaklarında.Turistlere gösterilen ilgi büyük ama bundan rahatsız olmuyorsunuz.
      Krakow aynı zamanda çok tarihi bir şehir, gözlerinizin her an eski bir kiliseye, dağın başına kurulmuş bir katedrale yahut soylu bir ailenin köşküne çarpmaması imkansız. Hatta Osmanlı dönemi eserlerini bile görebiliyorsunuz. Şehir geliştikçe merkezde kalmış saray kalıntıları var her yerde. İçimde gelişen içeri girip prensesi kurtarma dürtüsüne engel olmaya çalışıyorum.Sanki her an önünüzden kılıç kuşanmış şovalyeler geçecekmiş gibi hissediyorsunuz.Rüyalar Ülkesi kapılarını bizlere açmış gibi gözlerimiz kocaman açılıyor.
    Şehirde bir çok milletten insanın bulunması mutfağa da yansıyor tabi.İtalyan pizzacıları, Türk dönercileri ve Arap yemekleri arasında ne yiyeceğimizi şaşırıyoruz.Ayrıca pasaj içlerindeki küçük dükkanlar size alışveriş mutluluğunu makul fiyatlara yaşatıyor.
    Ertesi günümüz yerel dansları izleyip bunları denemekle geçiyor çok eğlenceli (işi bilene kolay ama benim gibi halay insanlarına zor gelen) bir yerel dansları var.Onları izlemenin büyük bir zevk olduğundan bahsetmiyorum bile.




   Daha yaşadığım binlerce mutlu an, kurduğumuz güzel arkadaşlıklar, ülke hakkında öğrendiğimiz çarpıcı bilgilerle Polonya benim hayatımda önemli yapı taşlarından biri haline gelmiş durumda. Bu şansı bana veren herkese teşekkür ediyorum.Umarım bir nebze olsun aklınızda canlandırabilmiş, içinize bir Polonya merakı düşürebilmişimdir.Buraya kadar benimle olan okuyucu sana da teşekkür ederim. J



                                                             Merve Özdem Direkçi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder