Sesleri
birbirlerinin aynısı olan Türk Hava Yolları pilotumuz sayesinde oldukça zevkli
bir yolculuğumuz oldu.İstanbul-San
peterburg uçağında Türk sınırları üstünde son yemeğimizi yedik.Uçaktan inince
şebekenin attığı ‘’İsveçe hoşgeldiniz’’ mesajıyla biraz şaşırıp ‘’yanlış yere
mi indi bu uçak?’’diye
tereddüt etsemde sonunda Rusya’ya gelmiştik.
Taksiyle otobüse bineceğimiz
Baltık istasyonuna geldik asıl macera burda başlıyormuş meğer! Otobüsle Estonya
sınırına geldiğimizde otobüsü boşalttık ve valizlerimizle beraber sınırda
pasaport kontrolünden geçmek için sıraya girdik.Herkes sorunsuz geçti ,gri
pasaportlu Türk vatandaşı olan bana kadar...Görevli bir
bana bir pasaportuma bakıp kabini terk etti :D Uzun süre dönmedi.Yolcular ve
polisler biza bakarken dördümüzün pasaportuda görevlideydi.Sınır kapısında
çalışmalarına rağmen ingilizce bilmeyen görevliler sağolsun baya zorluk çektik.Bir
Japon’un yardımıyla dertlerini anladık.Bizim hiç bir ülkenin vatandaşı
olmadığımızı zannetmişler ama artık Estonya’ya gri pasaportla girebilirsiniz
biz ne olduğunu öğrettik :D Her kontrol noktasında görevlilere error verdiren
pasaportlarımız yüzünden yol olması gerekenden çok daha uzun sürdü.Zaten
yaklaşık 7-8 kes daha kontrol edildi.
Okulda
yapılan programlardan sonra narvayı gezmeye başladık sahile gidiyoruz
dediler.-9 derece de ne sahili derken donmuş denizle karşılaştık.Karla kaplı
denizde yürümek müthiş bir
Yeni bir gün
daha başlamıştı.Sabah uyanınca tayt çorap pantolon şeklinde kat kat giyinip
kahvaltıya indik sonra da yola çıktık.Uzun bir yolculuktan sonra kaleye
geldik.Çok uzun ve buzla kaplı merdivendileri çıkmadık,resmen tırmandık.Ama
kalenin içindeki hediyelikçi için gerçekten değerdi.Matruşkalar,rus çanları,çakmaklar,kılıçlar...Öğle
yemeği vakti geldi,baltık denizine kıyısı olduğu için sanırım balık gerçekten
güzeldi.
4.günümüz de
otobüste diğer ülkelerden gelen arkadaşlarımızı çorum leblebisiyle tanıştırdık
TURKISH LEBLEBİ ? :D Çok sevdiler özellikle de adını :D Kiliseye geldik ve
cenazeyle karşılaştık,biz o koku eşliğinde dua etmeye çalışsakta fazla
dayanamadık.Ottonun söylediğine göre iki gündür ordaymış cenaze malesef
tütsüler kokuyu yeterince bastıramamış.Neyse yemeğe gelelim kaç gün yediğim en
güzel şeydi balkabağı mücveri,patates ve hoşaf.Doldurulmuş hayvanların olduğu
bi yere gittik geyik,ayı,rakun,baykuş..
Vee dönüş
yolu...Lux ewpress hogwartsa kafa tutacak derecedeydi.Gelişimizin aksine gidiş
yolculuğu çok güzeldi.Aramalarda extra teknolojikti(!) alman kurtlarıyla :O San
petersburg da valizleri bırakacağımız kadın ingilizce bilmediği için baya
uğraştık yine.Yani Rusya da ingilizce
fazla işinize yaramıyor malesef! Zar zor bıraktıktan sonra metroya bindik ve
Nevsky caddesindeyiz...Nehire mi baksak yoksa birbirinden güzel ve tarihi olan
binalara mı diye düşünürken oyuncak müzesi zannettiğim çikolata pastahanesiyle
karşılaştık
.Ve orda elimi attığım ilk çikolata İstanbul da üretilmişti :D
Valizlerle hava
alanına girerken ufak sıkıntılar hariç sorunsuz geçmiştik.Dört gözle Türk Hava
Yollarının yemeğini bekledik ve beklediğimize değdi...Hatice’yle serdar ortaç
eşiliğinde yurda dönüşümüzü kutladık.Rusya-Estonya maceramız burda sona erdi
ama İstanbul başladı.Yeşil köy sahilinde denize nazır butik otelimizde martı seslerine
açtık gözlerimizi,sahile inip yürüdük.Balık ekmeğimizi hızlıca yiyip taksiyle
uçağa yetiştik. Yayında ve yapımda büyük emeği geçen Feyza Akdan’a sonsuz
teşekkürler :D
Sena Ünal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder